[ad_1]

Fuarın üçüncü gününde düzenlenen söyleşide yazar Sinan Yağmur, Kapaklı’daki okurlarıyla buluştu. Söyleşide ‘Babalar da bir yürek taşır’ konusunda konuşan Sinan Yağmur, “Bir insanın olgunlaşması, kemale ermesi yaşıyla değildir, yaşadıklarıyladır. Yaş insanı kemale erdirmez. Yokluk, gurbet, sıkıntı, açlık, ölüm, ayrılık, bütün bunlar bizi olgunlaştıran, pişiren şeylerdir. İnsan yaşadıkça pişer, yanar Mevlana gibi” dedi.

Saat 14.00’te Kapaklı Atatürk Kültür Merkezi Konferans Salonu’nda düzenlenen söyleşiye Kapaklı Belediye Başkanı Mustafa Çetin, belediye başkan yardımcıları, İlçe Milli Eğitim Müdürü İrfan Danışmaz, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Kapaklı’ya 5’inci kez geldiğini söyleyen yazar Sinan Yağmur, “Her geldiğimizde daha güzel bir Kapaklı gördüm. Biz yazarların, sanatçıların ve eğitimcilerin bu dönemde en çok aradığımız, bizi önemseyerek dinleyip bizi gönüllerine alıp efendi, erdemli ve edepli gençleri bir maden gibi görüyoruz” dedi. 

“BİR BABA KAPISI ARALAYALIM”

 

Lisede öğretmenlik yıllarında bir olay yaşadığını, akabinde ‘Her Anne Bir Melek’ kitabını yazdığını söyleyen Yağmur, “Yazarlar durup dururken ‘şöyle bir kitap yazayım’ demez. Bazen karşılaştığı bir olay, şahit olduğu bir acı, içine doğan bir içsellikle kitap doğar. Kitaplar da insanlar gibidir. Bir öğrencinin veli toplantısında annesine ağır hakaretler edip, herkesin içinde annesinin ağlamasına sebep olduğunu görünce ben o akşam uyku uyuyamadım. 

‘Ne oluyor gençlere, neden anne babalarını azarlıyorlar’ dedim. Bizim gençlerimiz, insanlarımız, çocuklarımız böyle değildi. Allah kitabında anneye babaya hürmeti emrediyor. ‘Acaba bu gençlerimiz televizyon dizilerinden, sosyal medyadan, bazı şeylerden kaynaklanarak böyle bir davranışa mı giriyor? Belki onun farkında değil. O zaman bir yazar olarak, bir eğitimci olarak yazdığımız kitaplarla gençlere mesaj vermeliyiz’ dedim. 

Herkesin annesi kendine göre bir melektir. ‘Her Anne Bir Melek’ kitabını yazdım. Çok tutuldu, çok sevildi. Edebiyatın, kültürün, hayatımızın yalnızları var, onlar pek anlaşılmazlar. Onları kaybettiğimiz zaman, toprağa bıraktığımız zaman anlarız. Şiir vefasız kalmış onlara karşı, edebiyat, roman vefasız kalmış. Neden babalarla ilgili bir kitap yok, bir şiir yok? Neden Babalar Günü yok? Var da artık pek kutlanmıyor. 

‘Bir baba yüreğiyle bir kitap yazalım ve bir baba kapısı aralayalım’ dedim. Bu aralamayı söyleşi olarak ilk kez Kapaklı’da yapacağız. Bu konudaki ilk söyleşiyi burada yapıyorum. Konusu da ‘Babalar da bir yürek taşır’” dedi. 

“BABALAR YALNIZDIR”

Babaların tıpkı buzdolabının içindeki lambalar gibi olduğunu söyleyen Yağmur, “Birçoğumuz buzdolabının kapısını açarız ama onun içindeki lambanın yandığının farkına varmayız. Kızlar gelin gidince, erkekler ilk çocuğu olduğunda hemşire çocuğu kucağına verdiğinde veya baba ölünce anlarlar babanın hayatta doldurduğu büyük güzelliği. Babalar yeryüzünün en yalnızlarıdır. 

Türkler ataerkil toplumdur dediklerine bakmayın. Biz anaerkil bir toplumuz. Kainatta Allah’ın, evde kadının ananın dediği olur. Babalar yalnızdır, çünkü evde bir eşyanın yer değiştirmesine bile sözü geçmez. Ama evin reisi gözükür. Genellikle baba algısı bizde şudur, aileyi koruyan, ailenin geçimini sağlayan bir bankamatik, bir ATM. 

Babaların iç dünyasını pek görmeyiz. Duygusallığı onlara yakıştırmayız. Babayla evladın arasına bazen istemediğimiz uçurumlar konulur. Genellikle babamızı soğuk, duygusu, halden anlamayan, sert, otoriter olmakla yargılarız. Onların üşümesi, onların hastalanması, hatta onların ağlaması bile bizim için düşünülmez. İşte böyle bir dönemdeyiz” diye konuştu. 

“BABAMIN GÖRÜNMEYEN DÜNYASINI GÖRMEMİ SAĞLADI”

 

Lise ikinci sınıfta öğrenciyken anlaşamadığı, çatıştığı tek kişinin babası olduğunu söyleyen yazar Sinan Yağmur, “Babam bana çok duygusuz bir adam gibi geliyor. Bir kere bile sormuyor ‘okulun nasıl gidiyor’ diye. Bir kere yüzüme güldüğünü görmedim. Bazen aklıma ‘beni evlatlık olarak mı aldılar?’ diye geliyor. Babam iş gereği bazen şehir dışına çıkmak zorunda kalırdı.

Okuldan geldiğimde annem ‘babanız 2 gün yok’ dediğinde havaya zıplıyordum, seviniyorum. Babamın evde olmadığı 2 gün benim için cennet. Çünkü babanın evde yemek yerken dudak şapırdatması, nefesi, varlığı bana batıyor. Çünkü babama karşı bakışım benim tarafımdan böyle. Ancak bir de öbür tarafı varmış bunun. 

Beni kendime getiren, babamın görünmeyen dünyasını görmemi sağlayan okuduğum bir kitap oldu. 1983 yılında Reşat Nuri Güntekin’in ‘Acımak’ romanını okumaya başladım. Okudukça bir şeyleri görmeye başladım. Onu okudukça babamı görmeye başladım” dedi. 

“BABALAR PEK ANLAŞILMIYOR”

Babaların pek anlaşılmadığını söyleyen Yağmur, şöyle konuştu: Çünkü gelenek, görenek, adetlerle bazen yanlış telkinlerle çocukla babanın arası tamamen açılmıştır. ‘Erkek dediğin sert olmalı’, ‘Baba dediğin çocukla şakalaşmamalı’, ‘Çocuk dediğin babadan korkmalı, sen ne biçim babasın’ Babaya bir rol verilmiş, sert olmak, duygusuz olmak, gülümsememek. 

Bu babalık rolüne ilaveten bazen bazı anneler, evde çocuk hata yaptığında kendisi kızmak yerine ‘Akşam baban gelsin, sen görürsün’ diyerek babayla korkutmuş. Baba sürekli korkutulan, ceza veren, gardiyan gibi bir varlık olarak algılanmış çocuğun zihninde. Zaten baba çocuğa yaklaşamıyor, babayla çocuk arasında bir uçurum açılıyor, iki rakip gibi, iki düşman gibi yetişmişler bir ailenin içerisinde.

 İki yabancı gibi, gönülleri kapanmış gibi. İşte böyle bir duygu içerisinde gelenek ve görenekler de bazı şeyleri yüklemiş. Şimdiki gençler çok şanslı. Bizim dönemimizde bir babanın kendi çocuğunu aile büyüklerinin yanında kucağına alması, sevmesi ayıptı. O nedenle babalar bir hırsız gibi gece çocukları uyurken onları sevip okşardı. Ne çocuk bilirdi sevildiğini, ne de baba o duyguyu yaşayabilirdi. 

Oğlu askere giderken ağlayamazdı. Kızı gelin ederdi, gözyaşı dökemezdi. Yavrusunu üniversiteye gönderirken ağlaması yasaktı. Çünkü babaların ağlaması, hastalanması, üşümesi, acıkması babalara yakışmazdı. Babaların duygusu yoktu, sanki onlar taştan bir insan olarak anlatılırdı. Böyle olunca çocuk babasına yaklaşamazdı. Aradaki o soğuk mesafe zaman içerisinde kemikleşir, büyür giderdi. 

Baba içli bir şekilde köşesine çekilirdi, duygusunu belli edemezdi. ‘Kızım seni seviyorum’, ‘Oğlum seninle gurur duyuyorum’ diyemezdi. Bunu demesi eziklikti, bunu demesi yanlıştı, ayıptı. Ben babam için düşündüklerimden dolayım kendimi suçladım. Acımak kitabı bittiğinde içimde bir pişmanlık vardı. 

Babamın bulunduğu odaya doğru gittim, ‘Baba biliyorum beni seviyorsun ama bugüne kadar hiç söylemedin. Ben senden cesur davranıyorum, baba seni seviyorum’ deyip yamağından öpüp kaçtım. Ertesi gün annem geldi yanıma ‘Dün akşam sen odadan çıkınca babanın gözlerinden yaş süzüldü, ilk defa onun ağladığını gördüm’ dedi. 

“BENİM DÜŞTÜĞÜM HAYATA ONLAR DÜŞMESİN”

 

Babasını kaybettikten sonra ‘Babalar da ağlar’ isimli bir kitap yazdığını söyleyen Yağmur, “İstedim ki gençliğinde bazı şeyleri göremeyen kızlarımız ve gençlerimizin babanın sevgisini, onun koca yüreğini görsünler. Darılmasınlar, güvenmesinler, sarılsınlar, omzunu yaslasınlar. Bir kere babalarına dokunsunlar ve konuşsunlar. 

Benim düştüğüm hataya onlar düşmesin” dedi. 

“YAŞ İNSANI KEMALE ERDİRMEZ”

Çocukların başarısının babalarının gururu olduğunu söyleyen Yağmur, “Bir insanın olgunlaşması, kemale ermesi yaşıyla değildir, yaşadıklarıyladır. Yaş insanı kemale erdirmez. Yokluk, gurbet, sıkıntı, açlık, ölüm, ayrılık, bütün bunlar bizi olgunlaştıran, pişiren şeylerdir. İnsan yaşadıkça pişer, yanar Mevlana gibi” diye konuştu. 

OKURLARI İÇİN KİTAPLARINI İMZALADI

Söyleşinin ardından Yazar Sinan Yağmur’a Kapaklı Belediye Başkanı Mustafa Çetin tarafından çiçek ve plaket takdim edildi. Yazar Sinan Yağmur da çiçekleri öğrencilere hediye etti. Söyleşinin ardından yazar Sinan Yağmur, okurları için kitaplarını imzaladı. 

Haber / Gülveren ALTUNOĞLU
 

[ad_2]

Source link

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *