Röportaj: Yusuf Çifci

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı ile Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nun katkıları; Erhan Güzel ve Gökçe Sönmemiş koreografisiyle sahneye taşınan köroğlu balesi geçtiğimiz günlerde seyirci ile buluştu.

Ceren Türkmenoğlu’nun bestesi, Erberk Eryılmaz’ın orkestra şefliğiyle müzikal bir şölene dönüşen eser, Barbaros Şansal’ın kostüm, Gökçe Sönmemiş’in ışık tasarımıyla güçlü görsel bir anlatıma bürünerek yeniden efsaneleşiyor. 

Sahnede, Köroğlu karakterini canlandıran Mehmet Nuri Arkan, güçlü performansıyla hikâyenin ruhunu izleyicilere aktarıyor. Telli Nigâr rolünde, Deniz Kılınç Tunçeli’nin zarif dansı, esere aşkın ve nezaketin dokunuşunu ekliyor. Koreograf Erhan Güzel sahnede Kurt Ali olarak şiirsel bir performans sergilerken, Yücel Emre Kaynarsu ise otorite ve gücün simgesi Bolu Beyi olarak seyircinin karşısına çıkıyor.

Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta Erhan Güzel, Mehmet Nuri Arkan, Deniz Kılınç Tunçeli ve Yücel Emre Kaynarsu ile Köroğlu balesini konuştuk.

Öncelikle Erhan Bey ile başlamak isterim. Bu proje eminim ki sancılı bir süreçten geçerek ortaya çıktı. Nasıl ortaya çıktı bu proje? Var mı ilginç bir hikâyesi?

Bence müthiş bir hikâyesi var. Hemen kısaca anlatmaya çalışayım. CHP’nin yerel seçimlerdeki Fatih belediye başkanı adayı Mahir Polat Bey’e ulaştım. Mahir Bey, İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına bir bale yapabilir miyiz artık, dedim. Erhan Bey yapalım, dedi. Hatta bu bir Türk balesi olsun lütfen, dedi. Ne olsun hocam, dedim. Köroğlu olsun, dedi. Ya hocam ben zaten Boluluyum. Hatta Geredelim. Benim babamın doğduğu ve büyüdüğü yer, Köroğlu’nun Türkiye’de yaşadığı düşünülen Sayı köyünün çok yakını. Benim babama da hep Köroğlu falan derlerdi. Ben Köroğlu’nun hikâyesini küçüklüğümden beri biliyordum, dedim. Mahir Başkan’ım bunu şans eseri konuştuk, çok da güzel denk geldi ama ben bunu seve seve yaparım, dedim.

Hemen kafamda hikâye canlanmaya başladı. Benim için Türkiye’deki en güzel Köroğlu’nu buldum: Mehmet Nuri Arkan. Benim için öyleydi, yani hayalimde ve Telli Nigar sevgilisi olması gereken kadın da yakın arkadaşım Deniz Kılınç Tunçeli. Hemen telefon ettim onlara. Olur musunuz, dedim. Oluruz, dediler. Şimdi bir tane kötü adam bulmak lazımdı, Bolu Beyi. Hikâyede öyle kötü ki dünyada onun kadar kötü bir insan yok. Üzümü çaldı diye vuruyor öldürüyor, yani çok kötü bir adam. Emre de yakışıklı, dünya güzeli bir adam. Derler ya hani böyle bir yanlış bir algı vardır, yakışıklıdan kötü adam olmaz diye. Emre, böyle güzel bir rol var; yapar mısın, dedim. Erhan yaparım, dedi. Hakikaten bugün herkes seyretti. Yani Emre’den Deniz’den Mehmet’ten onlara ne diyeceğimi bilemiyorum. Şu anlamda; o kadar güzel yapıyorlar ki benim kafamda bir bale vardı, benim kafamda % 60 oturuyordu onlar sayesinde %100 oldu hatta % 110 oldu. Hem sizin sayenizde onlara teşekkür etme şansı buluyorum hem de yanımda oldukları için gurur duyuyorum.

 Sonra ben de dedim ki yani ben de dans edeyim, bari. Beni de alın aranıza. Nasıl yapalım, nasıl edelim, dedim. Normalde de çok fazla böyle literatüre girmiş bir karakter yok. Benim adıma da “Kurt Ali” dedik. Mehmet Nuri’nin yani Köroğlu’nun en yakın arkadaşlarından biriyim. Onlar işte kötü adamla kavga ederlerken Mehmet’i sözüm ona kollamaya, frenlemeye çalışıyorum ama bir gün Mehmet köyde yokken biz bir baskın yiyoruz. Bolu Beyi tarafından da ben öldürülüyorum. Beni ilk defa tüfekle vuruyorlar. O ünlü türküden de yola çıktık. Hatta oradan çok feyz aldık. “Tüfek çıktı, mertlik bozuldu” işte orada duyuyoruz. Hatta sağ olsun bizim bestecimiz var, müzikleri yazdı; Ceren Türkmenoğlu. Ceren, dedim ben ölünce hemen o müzik gelsin, onu da oraya ekledi.

Deniz Hanım ile devam etmek isterim. Siz Telli Nigar karakterini canlandırıyorsunuz. Siz nasıl dâhil oldunuz projeye?

İlk proje teklifi geldiğinde çok mutlu oldum. Zaten Erhan o kadar vizyonu geniş biri ki kötü bir proje yapması zaten mümkün değildi. Bir de çok yakın arkadaşım. Böyle yeniliklerde her zaman birbirimizin yanında olmamız ve birbirimizi desteklememiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü burası bizim. Biz çok tatlı ve çok güzel bir ekip olduk. Bu ekibin işlerinin hep iyi olacağına ben artık % 100 eminim. O enerjiyi, sahnede de seyreden seyirciler de alıyor, biz de alıyoruz ve çok daha keyfine vararak bu işi yapmış oluyoruz.

Herkesin kendi özgürlük alanını yakaladığını düşünüyorum. Tabii ki bir teknik çerçevede olmalı, koreografinin dışına çıkılmamalı vesaire, onları geçiyorum ama onun dışında herkesin istediği şekilde daha özgür dans ettiğini düşünüyorum. Hiçbir baskı olmadan, aramızda ekstra negatif bir enerji olmadan… Onlar çok önemli. Çalışmak ve teknik önemli olsa bile arka plandaki yaşananlar çok çok daha önemli oluyor çoğu zaman.

“KÖROĞLU TARİHİN EN BÜYÜK KAHRAMANLARINDAN BİRİSİ”

Mehmet Bey ile devam edelim. Köroğlu olarak sahnedesiniz. Belki bir balet olarak kimi canlandırdığınızın bir önemi yok ama Köroğlu’nu canlandırmak da ağır bir sorumluluk. Köroğlu’nu canlandırmak size ne hissettirdi?

Öncelikle büyük bir gurur hissettirdi. Erhan sağ olsun, güvenip değer verip bu rolü verdiği için. Tabii ki tarihin en büyük kahramanlarından birisi. Ben de naçizane Köroğlu’nu okumamıştım ama hikâyesini biliyordum. Erhan kadar bilmiyorum ama İnce Memed’İ okumuştum Yaşar Kemal’in. Deniz’le beraber kitapları alır verirdik birbirimize. Tabii ki büyük bir gurur. Sonradan araştırdım, kitaplara baktım. Ne kadar büyük bir kahraman olduğunu anlamaya, idrak etmeye başladım ve role bürünmeye çalıştım elimden geldiği kadar. Gerçekten kime ne teşekkür edeceğimi bilmiyorum.

Tabii yalan olmasın, fazla açık sözlü olacağım. İlk başta nasıl yapacağız, diye biraz endişelerim vardı çünkü dışarıda da işlerimiz var. Bir de rezil olmamak şeysi var. Şimdi gerçekten iyi ki diyorum. Büyük, tarihi bir ana tanıklık ettik gibime geliyor. Bir de tabii ki ömrümüz Kuğu Gölleriyle, Gisellelerle beyaz balelerle geçti. Çaykovskilerle, diğer bestekârlarla ama kendi müziklerimizle dans etmek, ayrı bir hissiyat uyandırıyor. Gerçekten ayrı bir şevk veriyor. Hele hele seyircilerden bunları duymak hakikaten ömürlük bir hatıra. Hani belki yıllar sonra unutulup gideceğiz belki ama bir Köroğlu vardı, deseler çok büyük bir mutluluk duyacağız. Nice sanat dolu yıllara, nice projelere diyelim.

Gelelim siyahlar ile sembolize edilen kötü karakterimiz Bolu Beyi’ne, yani Yücel Emre Kaynarsu’ya. Siz neler dersiniz? Nasıl dâhil oldunuz projeye ve Devlet Opera ve Balesinin dışında bir balede rol almak size güven verdi mi? Nasıl olacak bu iş dediğiniz oldu mu?

Tabii, güven verdi çünkü zaten Erhan’dan geldi teklif. Sonra da Mehmet’le Deniz’in olduğunu söyleyince ben hemen atlamış oldum. Ben de istiyorum, dedim. Bir de kötü karakter… Devlet Opera Balesinde daha çok yabancı baleler, işte beyaz baleler, prensler falan dans ettik. Hepimiz başrol dans ediyoruz ama böyle bir kötü karakter benim için çok büyük bir şanstı. Ben çok keyif alıyorum; yani kötü olmaktan. (Gülüyor) Köy basıyorum, altınları çalıyorum, kızlara sarkıntılık ediyorum. Erhan’ı vuruyorum falan; Mehmet zaten karşımda. Mümkün değil Mehmet’le oynarken kötü adam olmamanız. O kadar iyi rol yapıyor ki insanı gerçekten kötülüğe itiyor.

Tabii, kendi işimiz gibi gördük, böyle çok sahiplendik. Erhan sağ olsun bizi çok esnek bıraktı, çok güzel bir koreografi yaptı. Üstüne biz de dediği gibi kendimizce elimizden geldiğince ekledik ve çok keyifli bir eser oldu.

Erhan Güzel: Ben gerçekten şu teşekkürlerimi doğru düzgün etmek istiyorum mümkünse. Mahir Polat Başkanıma gerçekten teşekkür ediyorum, o güzel bir insan. Ömrümün sonuna kadar peşinden gideceğim bir insan. O, beni Volkan Aslan müdürümüzle yani İBB’nin Kültür AŞ’nin müdürüyle tanıştırdı ve ben Volkan Başkan ile birazcık konuştuktan sonra o da dedi ki, Erhan biz bunu yapalım, her şeyimiz hazır. Buyurun, dedi sizi provalara alalım. Oradan da  Gülayşe Eken müdürüm var benim. O üçü olmasaydı yani Mahir Başkan Volkan Başkan ve Gülayşe Hocam olmasaydı biz hiçbir şey yapamazdık. Bize güvendiler. Hem de öyle bir güvendiler ki bakın bu beni hep böyle duygulandırıyor. Ben dedim ki, Köroğlu yapmak istiyoruz. Hadi yapın, dediler. Yani ödeneklerini, işte kostümlerini falan filan her şeyini ben söyledim. Ya Erhan sen varsan yaparsın ya, dediler. Yani benden hiç var olmayan bir şey aldılar. Ya kötü çıksaydı, diye o kadar ödüm kopuyordu ki ve ben Mehmetlere, Denizlere Emrelere dedim ki, arkadaşlar biz kötü bir şey yapma şansını kaybettik. Lütfen yapabileceğimizin en iyisini yapalım, dedim. O esnek bırakma denilen şey de bu oldu. Yani mesela Mehmet’in en sevdiği hareketler var, Mehmet onları yapıyor. Deniz’in en sevdiği hareketler var, Deniz onu yapıyor. Emre’nin en sevdiği hareketler, kendine yakıştırdığı hareketler var; onu yapıyor. Herkes kendisi sevdiği tekniksel hareketlerini yapınca bir ekip ruhu oluşuyor. Bir de bizim küçüklerimizi onları da aramıza dâhil ettik. Şimdi onlar büyüklerle, bizimle beraber olduğu için mutlular. Biz de gençliğimizi hatırlıyoruz onlara  baktıkça.  Bir sinerji oluştu. Biz 30 kişilik kocaman bir aile olduk.

Erhan Bey hazır siz araya girmişken sizden devam edelim. Köroğlu’nun hikâyesi aslında çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, çok çeşitli varyasyonları olan bir anlatı. Hem şair olan Köroğlu var, işte destan kahramanı olan Köroğlu var. Bu konuda nasıl bir çalışma yaptınız?

Literatür üzerine biz çok konuştuk, çok araştırma yaptık. Ben zaten okumayı, araştırma yapmayı seven birisiyim. Doktoraya da tekrardan başlayıp bir tez daha yazmak istiyorum. Ben yüksek lisansımı bitirdiğimde tez araştırması yapmayı çok güzel öğrendim ve literatür araştırmasını çok iyi bilen bir insanım. Şimdi genelde Azeri Türkleriyle onların Köroğlu’su var, bizim Türkiye Türklerinin Köroğlu’su var. Onlar diyor ki, Türkiye’de Köroğlu yaşamadı. Bizim Türkler de diyor ki, Azerbaycan’da Köroğlu yaşamadı. Herkes böyle şeyler söylüyor. Ben de diyorum ki, iki devlet tek milletsek; orada da olur burada da olur. Hepsine canım feda. Şair olan, Koca Yusuf diye geçer literatürde. Kör olduğundan dolayı misyonu oğluna verir. Oğluna der ki, benim artık gözüm yok, sen benim elim ayağım olacaksın. Atlarıma bakacaksın.

Bildiğim kadarıyla ilk Köroğlu balesi değil mi?

Erhan Güzel: Operası var, tiyatrosu var. Balesi hiç olmadı.

“SİZİ YUHALARLAR, DEDİLER”

Köroğlu balesine baktığımızda kıyafetlerden müziğe kadar geleneksel ile modernin iç içe olduğunu görüyoruz. Sizce bu doğru bir tercih miydi?

Deniz Kılınç Tunçeli: Kesinlikle doğru bir tercih. Toplumda birazcık böyle şey vardır: Bale dediğiniz zaman böyle ulaşılamaz bir sanat, işte aristokrat bir durum akla geliyor. Fakat aslında öyle değil. Halk kahramanları ve Türklere ait birçok bale ile bunu kırabileceğimizi düşünüyorum.

Çok tatlı bir 2 ay geçirdik. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda başladık ve sonra İstanbul’un ilçelerine gittik. İşte Yenibosna’ya gittik. Kartal’a gittik, Esenler’e gittik ve oralarda seyircilerle buluştuk.

Saydığınız her bir ilçede farklı sosyolojik kitler yaşıyor. Bu ilçelerde baleye bakış nasıldı?

Erhan Güzel: Bize dediler ki, Esenler işte Yenibosna’ya giderseniz orada bale izlemeye gelmezler, gelirlerse de yuhalarlar. Biz oralara gittik, bakın arkadaşlarım da şahit, kapalı gişe oynadık. Bizi öyle bir alkışladılar, öyle bir bağırlarına bastılar ki bizim hep söylediğimiz şey oldu. Bale bu ülkede kök saldı, bale bu ülkede artık var. Klasik baleyi çok seviyorlar, modern dansı çok seviyorlar. Zaten biz dans eden bir coğrafyayız. Doğumuz ayrı dans eder, batımız ayrı, kuzeyimiz Karadeniz’imiz ayrı. Dans eden bir ülkenin dansın bir türü olan baleyi sevmeyeceğini düşünmek sadece akla aykırıdır, fikre aykırıdır. Biz de hep dedik ki, ya biz bir gidelim oralara, bakın bizi ne kadar seveceklerini göreceksiniz. Bizim gittiğimiz bütün ilçelerdeki orada çalışan teknik ekip dedi ki, ya bizim burada bir sürü temsil olur, biz ne böyle güzel kalabalık gördük ne güzel böyle bir şenlik gördük.

Kötü adam bir hikâyen var senin anlatsana.

Yücel Emre Kaynarsu: Esenler’de evet. Normalde her sahneden sonra arkadaşlarım çok büyük alkış alıyorlar, ben de alıyordum az çok. Bir baktım Esenler’de kimse beni alkışlamıyor. İlk önce moralim bozuldu. Dedim, ne oldu acaba? Beğenmediler mi? Sonra anladık ki etkilenmişler kötü adamdan ve sevmemişler karakteri. Benim çok hoşuma gitti.

Erhan Güzel: Hatta bir yerde yuhaladılar değil mi?

Yücel Emre Kaynarsu: Evet, ya çok iyi bir kötü adam oldum. (Gülüyor)

Son olarak da Mehmet Nuri Arkan ile bitirmek isterim. Balede ne durumdayız? Ülkemizde bale yeterli ilgiyi görüyor mu? Bale adına bir geleceğimiz var mı?

Tabii ki var, olmaz olur mu? Her zaman daha iyi olacak inşallah. Ülkemizin de çok güzel bir geleceği var şu an. Çok güzel yıllara gideceğiz. Yani aslında böyle bir izlenim var Türkiye’de bale… Ya Avrupa’da da bale her yerde çok sevilmiyor ki. Belli bir kesim sever, yani her yerde öyle aslında. Ama dediğim gibi daha güzel projelerle, daha güzel yerlere gideceğiz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *