1971 yılının son günleri. Herhangi bir nedenden ötürü savaş durumundaki iki ülke. Ülkelerden birinin kahraman askerlerinden biri, Binbaşı Sam Andrew, vatana ihanetle suçlanıyor. Onu sorguya çekense hayatındaki en önemli insanlardan biri, yakın dostu Albay Charles Kotalaris. Bir tesadüf bir hayatı alt üst edebilir mi? Hangi güç bir kahramandan bir hain yaratabilir? Vicdan yasaların önüne geçebilir mi? Ve… Bir sorgu odasında bu sorulara yanıt bulunabilir mi?

2019 yılında, Kosta Kortidis ve Akın Kaplan tarafından “Bir özgürlük meselesi” sloganıyla kurulan Teatro Rudius’un sahneye koyduğu “Sorgu”, 10. Uluslararası Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri 2023’te Kosta Kortidis’e Tuncer Cücenoğlu Yılın Oyun Yazarı Ödülü’nü getirdi. Geçtiğimiz sezon Dünya Barış Günü’nde perdelerini açan oyun, ikinci sezonunda seyirciyle buluşmaya devam ediyor.

Kosta Kortidis’in kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda oturduğu, Akın Kaplan’ın yönetmen yardımcılığını üstlendiği oyunda Kortidis ve Kaplan’la birlikte Sibel Taşçıoğlu ile Özdemir Çiftçioğlu rol alıyor. Özgün müziklerini Altuğ Akınsel’in yaptığı oyunda sahne tasarımı ise Batuhan Bozcaada’nın imzasını taşıyor.

Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta Kosta Kortidis ile Sorgu oyununu konuştuk.

Oyununuzun temelinde yatan ilham ve motivasyon nedir?

Oyunu aslında bir istek üzerine yazmıştım. O sıralar Devlet Tiyatroları’nda Rulet oyunum oynuyordu ve çok popülerdi. Ona benzer, yapısal olarak böyle bir oyun olsa ne güzel olurdu, diye bir rejisör arkadaşımızla sohbetimiz vardı. Bütün bu konuşmalardan sonra bir Sorgu yazmaya karar verdim. Lakin Sorgu’nun yazım biçimi, bugün anlattığım yazma eğitimlerimin dışında bir yapı ile ortaya çıktı. Çünkü hikayeden diyalog yerine, diyalogdan hikaye yerine bir süreç ilerlettim. Yani aslında kendime göre de bir egzersiz çalışması da yapmış oldum.

“Sorgu” adını taşıyan oyununuzun mesajı veya ana teması nedir?

Ben oyumlarımda mesaj vermiyorum. Tıpkı üstat Alfred Hitchoch’un dediği gibi, mesaj isteyen postaneye gitsin. Ana teması da herhâlde oyun izlendiğinde anlaşılıyordur.

Oyununuzu hazırlarken savaş, vatan sevgisi, aidiyet gibi evrensel konuları nasıl ele aldınız?

Savaş insan hakikati. Vatan sevgisi dediğimiz şey göreceli, ait olma duygusu da herkese göre taşıdığı kimliğe rağmen değişebilen bir şey. Şimdi bu üçünü hayatın tam merkezinde ve gerçeğinde görüyoruz her zaman. Dünya haritasını incelediğimizde dünya haritası üzerinde kan dökülmemiş az nokta var. İnsanların yaşadığı yerlerden söz ediyorum elbette. Bu çok önemli bir veridir. Vatan sevgisini söylemde ve eylemde farklı görebildiğimiz yerler var. Üçüncü olarak da bir yere ait hissetmek, tam da mesela benim her zaman savunduğum şeylerden bir tanesi. Yani işte Türk dilini seçmem, Türk pasaportunu seçmem ve kendimi dünyada bu şekilde Türk yazarı olarak gösteriyor olmam. Şimdi bunlar seçimlerimiz. Seçimlerimiz bizim kim olduğumuzu da gösteriyor. Ben Sorgu’da bu konuları bir klişenin dışına taşımaya çalıştım. Ve zor durumlarda ya da başa çıkılmaz durumlarda insanların ne yapabileceğini göstermeye çalıştım.

Oyununuzun evrensel bir temayı merkeze alması dikkat çekici. Milliyetçilik ve onun yarattığı olumsuz sonuçları, zorbalığı ve halkların birbirine düşman edilmesini cesurca ele alıyorsunuz. Özellikle kapitalizmin doğasında yer alan milliyetçilik kavramını inceliyorsunuz. Sağ popülizmin yükselişte olduğu ve milliyetçiliğin dünya genelinde giderek daha popüler hale geldiği bir dönemde, oyununuzu sahnelemekle ilgili herhangi bir endişe yaşadınız mı?

Benim endişelerim oyunu sahnelerken değil. Deli Şair’de başka bir oyunda bir sözüm var. Ali Canip, Ömer Seyfettin karşılıklı konuşurlarken ismini açık ederek bu kadar fikirlerini özgürce söyleme, başımıza bir iş gelecek, der. Sonra kendi kendine düşünür ve der ki, “Hoş bu mektubu ele geçirir ve okusalar, anlamazlar; bunun için iyi ki mi demem lazım.”

İşte yani bütün bunların cevabı burada gizli.

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *