Röportaj: Murat Erdin

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sanat için yeniden düzenleyerek hizmete açtığı Tünel’deki Metro Han’da Neslihan Demircioğlu’nun üçüncü kişisel sergisi var. Zaman Ötesi Zaman adını taşıyan sergide yer alan eserler insanın evrenle birlikte sürdürdüğü  varolma öyküsünün felsefesini sunuyor gezenlere. Maddeden düşe, topraktan demire, soyuttan somuta geçen çok boyutlu bir yolculukla karşılaşıyorsunuz. Gerçekten çok boyutlu çünkü sergideki eserlerden biri olan İstanbul Perileri’ne bakarken özel bir müzik ve büyüleyici bir kokuyla karşılaşıyorsunuz.

Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta Neslihan Demircioğlu ile yeni sergisi Zaman Ötesi Zaman’ı konuştuk.    

Hem mimar hem de heykel sanatçısısınız. İkisi birbirini tamamlıyor mu ?

Çocukluğumdan beri heykele meraklıyım. Heykel benim için bir yaşam ve beslenme biçimi haline geldi. Mimarlık mezunuyum ve heykel mimarlıkla bağlantılı olduğu için benim için daha önemli hale geldi. Heykel içimdeki felsefik düşünceleri aktarma biçimim oldu. Hayatımda çok büyük yer kaplıyor artık. Heykeli de mimarlığı da sanat olarak görüyorum.

Neslihan Demircioğlu – Murat Erdin

Hangi malzemeyi kullanmayı tercih ediyorsunuz ?

Kafamdaki düşünceleri mimarlığa nazaran daha hızlı aktarabiliyorum. Demir, seramik, porselen ve bakır kullanıyorum. İçimdeki durumu aktarabilecek malzemeyi tercih ediyorum. Varoluş nizamıyla ilgileniyorum. İnsan nereden geldi, nereye gidiyor? İnsan evrenin neresindedir? Bu soruların hepsi için bende karşılığı var. Çamur ve seramik malzemeyi, pişen malzemeyi seviyorum. Hamdım, piştim, yandım felsefesinin izinden gidiyorum. Kök ve gök bilgisi bende çok fazladır. Gök bilgisi demirle şekilleniyor. Kök bilgisi seramikle şekil buluyor benim eserlerimde.

Porselen de kullanıyorsunuz çalışmalarınızda değil mi ?

Porselen kullanıyorum çünkü insanın bilincini temsil ediyor. Maddeden öte düşünce nereye ulaşabilir diye sorguluyorum. Bilincimiz geliştikçe daha farklı bir varoluş nizamına ulaşabiliyoruz. Bunu porselenle anlatıyorum. Şeffaf olması, beyaz olması benim için uygun oluyor. Seramikte sır kullanıyorum, geçirgen sırlar kullanıyorum. Sır bende düşünceyi temsil ediyor. Madde üzerindeki düşünce. Düşünce üzerindeki bilinç yapısı porselenle yer buluyor bende. Bunun ötesinde ulaşmamız gereken köklerle daha ileri boyutta zaman bilgileri demirle yer buluyor.

Eserlerinizi yaparken ne düşünüyorsunuz ? Ne anlatmak istiyorsunuz ?

Eseri yaparken bir şeyin peşinde koşmuyorum. Özel bir çaba göstermiyorum. Bendeki hal eserlere yansıyor. 2021’deki Kökler adındaki ilk sergimde insanın gelişim sürecini anlattım. Orada da felsefi bir süreç vardı. İnsanın kendi özüyle birleştirdiği evrensel yapının dünya manyetik alanında nasıl oluştuğu, kültürden kültüre nasıl aktarıldığını anlatmaya çalışıyorum. İnsanın varoluşunu inceliyorum eserlerimle.

Efsanelerden besleniyorum, Türk, Doğu ve Batı efsanelerinden besleniyorum. Dini kaynaklardan besleniyorum. Ortak öykülerimiz var. Sümer destanları, Nuh, Hun, Gılgamış destanı, ölüm ve ölümsüzlük temaları benim ilgi alanımdadır.

Sergide özel bir köşede duran İstanbul Perileri’nden söz edelim. Toplam 16 heykel var İstanbul Perileri’nde. Periler bize ne söylüyor ?

Bu sergideki tüm sayılar bir şey anlatıyor. Yedi rakamı çok önemlidir tüm inanışlarda. Yedi renk vardır, yedi kıta vardır, yedi uyurlar vardır, dünyanın yedi katı vardır, atomik katsayı yedidir. Periler de 9 ve 7 adet yapıldı. Işığın katsayısı 9’dur. Yedi rakamı ise sonsuzun öncesi ve sonrasıdır. Yedi yer, yedi gök ve yedi evreni anlatıyorlar. Her şey bende bir simge olarak yer buluyor. Dokuz tane perinin bedeni bakırdandır. Onlar ışığı temsil ediyorlar. Bakır malzemeyi enerjiyi çeker ve yansıtır. O nerenle bakırı kullandım. Güneş enerjisi olarak düşünebiliriz. İsimlerini İstanbul Perileri koydum çünkü bilgeden bilince, bilinçten güce geçiyoruz. İşte o güç ışık gücü.

Sergide ışık, ses, müzik ve koku var

Periler için Simon Douge adlı müzisyen tarafından özel bir müzik yapıldı. Yine periler için özel bir koku var salonda. Fiolas marka kokunun Opera serisini kullanıyoruz. Sergiye gelenler hem müziği ve hem kokuyu duyumsayacaklar. Çok boyutlu bir sergi sunuyoruz. Bu sergiye gelip gezenler heykel, ses, ışık ve kokuyla birlikte zaman gibi göreceli bir kavramın ötesine geçecekler.

Ben varlık olarak sadece insanı değil bütün nizamı alıyorum. Zaman içinde varlığın bendeki yolculuğu zaman ötesi zamanda başlayan ve buraya kadar uzayan bir hikayedir. Bilmediğimiz alanların bilgisidir benim çalıştığım. İnsan, insan olmanın hakkını ancak düşünceyle verebilir. Bu düşünceyi aktarma yolu benim için heykeldir. Bir yolculuktur.

Bilinçli ve felsefi bir yolculuk sanırım

Maddeden manaya, soyuttan somuta, heplikten hiçliğe bir yolculuk tasarladım. İnsanın kalbindeki sevgiyi bir bütün olarak herkese yansıtırsa, bir barış enerjisiyle yaklaşılırsa bir bilgelik ve bilinç kapısı açılacaktır. Zaman içinde açılacak sır kapısı ancak bu bilinçle mümkün olacaktır.

Küratörlüğünü Derin Demircioğlu’nun yaptığı sergi 30 Nisan’a kadar İBB Metro Han ikinci katta görülebilir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *