İbrahim Halil Öztürk yazdı

Aksel Bonfil’in yazıp yönettiği “EKSİK” oyunu Levent Can, Hande Doğandemir ve Erdem Kaynarca’yı bir araya getiriyor. Annesinin rahatsızlığını babasına söylemek için kız arkadaşıyla çiftlik evine giden Metin’in orada yaşadığı hesaplaşmaları konu alan oyun, hem yerli bir metin olması hem de yönetmenin kurduğu KADAR topluluğunun/oluşumunun ilk oyunu olması açısından önemli.

Pek çok dizi ve film projesinde hem oyunculuk hem de senaristlik yapan Aksel Bonfil, tiyatro alanında daha bağımsız olmak adına kendi oyunlarını kendisi sahnelemek için kurmuş KADAR’ı. Aldığı kimi “Hayır!” cevaplarının da etkisiyle kendi özgür alanını yaratmak istemiş. Haksız da sayılmaz. Eğlence sektöründe eserlerinin niteliği her zaman kişiyi öne çıkarmıyor. Sektör, yolladığı senaryolardan bir türlü cevap alamadığı için vazgeçmiş kişilerle dolu. Aksel Bonfil, kendi yaratıcı alanını kurarak, bu alanda kendi hikâyelerini anlatma ve sahneye koyma özgürlüğünü elde etmiş gibi görünüyor şimdilik.

(Fotoğraf: Didem Kendik)

Birçok önemli yapımın senaryosunu yazan, oyunculuk yapan Aksel Bonfil’in on parmağında on marifet var desek abartı olmaz. Altın Koza Ödüllü sanatçı İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü mezunu. Oyunculuk kariyerine Güven Kıraç ve Demet Akbağ ile kamera karşısına geçerek adım atan Bonfil, asıl öğretmeninin usta sanatçı Yılmaz Erdoğan olduğunu belirtiyor. Okulla birlikte tiyatro üzerine farklı alanlarda çeşitli atölyelere katılıp stajları sırasında yapımcılığın farklı aşamalarında deneyim kazanıyor.  “Güneşi Beklerken” dizisinde stajyer olarak başladığı kariyeri, çektiği kısa filmleri ile yurt içi ve yurt dışı festivallerde ödüller elde ederek devam ediyor.

Temeli Pandemide Atılan Bir Oyun

Pandemi zamanında atılıyor izlediğimiz “EKSİK” oyunun temelleri. Hepimizin evlere kapanıp verimli olamamanın verimsizliğiyle boğuştuğu o dönemde Aksel Bonfil, erkek olmakla ilgili düşüncelerini sorguluyor. Erkeğin çizdiği güçlü şeklin altındaki çaresizlik, omuzlarındaki yük, kadınsız erkeklerin düştüğü acınası haller vesaire… Oyuncular belli olduktan sonra kendi aralarında da fikir alışverişinde bulunuyorlar. Özellikle Hande Doğandemir’in hayat verdiği “Derya” karakterini şekillendirirken çokça tartıştıklarını söylüyor. İki senelik hazırlık aşamasından sonra yazının başında bahsettiğimiz KADAR yapımıyla oyunu sahneye koyuyor.

(Fotoğraf: Didem Kendik)

 EKSİK, uyarlama olmayıp kendi içimizden çıkmasının yanı sıra -bu bile tek başına oyuna destek olma sebebi- KADAR’ın ilk tiyatro oyunu olma özelliğini taşıyor. Büyük bütçeli ısmarlama işlerin sahneleri doldurmasına aldırış etmeden Bonfil’in kendi oyununu kendi prodüksiyonuyla sahnelemesini cesur ve kıymetli buluyorum. Çok fazla insan kendi öyküsünü anlatma derdinde ama pek azı imkânları olduğu halde böyle bir atılımda bulunacak cesarete sahip. Gösterilen bu gibi cesaret örnekleri formülize işlerden sıkılıp yeniliklere ve yeni isimlere ihtiyaç duyan seyirciye ferah bir nefes aldırıyor. Deneysel tiyatrolar yok değil, hep vardı ama izleyici artık farklı işleri daha fazla görmek istiyor. İşte sırf bu yüzden KADAR bizleri ilk oyununu izlememiz için tiyatro salonlarına davet ediyor.

Üzerinde Çalışılmış Bir Karakter: Derya

Televizyondan aşina olduğumuz Hande Doğandemir, beyaz ekranda sergilediği ışıltısını sahneye pek taşıyamıyor. Başlarda yansıttığı ürkeklik sonlara doğru kendini toparlasa da Derya için yazılan repliklerin Doğandemir’in oyunculuğunu gölgelediğini düşünüyorum. Derya tercihlerinden ve tercihlerinin olası sonuçlarından korkmayan, ne yaptığının gayet bilincinde olan bir karakter. Üzerinde çalışıldığı o kadar belli ki en bıçak sırtı anlarda bile doğrusuna yanlışına takılmadan onunla empati kurabiliyorsunuz. Ancak iki kelime konuşan babayla oğluna “Hadi hadi siz konuşun!” gibi samimiyetsiz yaklaşımları ya da kişisel gelişim minvalindeki sözde pozitif söylemleri yakınlık kurduğumuz karakteri bizden uzaklaştırıyor. Daha derinlemesine yazılmış ve karakterin özündeki güçlü yanları daha iyi yansıtan diyaloglar, Hande Doğandemir’in sahnedeki performansını daha etkileyici kılabilirdi.

Erdem Kaynarca tiyatro deneyimlerinden güç aldığını sahnedeki kendinden emin duruşuyla belli ediyor. Kaynarca’nın oyunda sivrilememesinin belki de tek nedeni Levent Can gibi emektar bir aktörle (Yaptığı dizilerde de genelde oğullarıyla hep sorunlu ilişkileri olan bir babayı oynar) aynı sahneyi paylaşması olabilir çünkü kendi ne kadar parlarsa parlasın Levent Can gibi başarılı bir oyuncunun yanında biraz sönük kalıyor. Yine de oynadığı diziler, filmler ve tiyatro oyunları, Kaynarca’nın kariyerindeki bu olumlu ivmeyi sürdürebileceğine dair umut verici sinyaller taşıyor.

Tanıtım bültenini okuyunca aile içi çatışmanın bolca yaşanacağı, eski defterlerin açılıp kirli çamaşırların ortaya döküleceği, vurucu bir eser izleyeceğim beklentisine kapılmıştım. Fakat ne yazık ki, beklediğim yoğun dramatik ton yerine, hafif bir komedi ve esprili bir atmosferle karşılaştım. Bültende öne çıkan vurgularla uyuşmayan bu ton değişikliği, beni oyunun geri kalanında bir tür çelişki içine soktu. Esprisiz daha mı kasvetli bir oyun olurdu? Sanmıyorum. Özellikle Kartal karakterinin seyirciyi güldürmek için sarf ettiği replikler sayesinde Muğla’ya bağlı Datça’da değil de Washington eyaletine bağlı Seattle’da geçen bir oyunu izliyormuş gibi oldum. Böylelikle bizden olan bir eseri yer yer bizden değilmiş izlenimine kapılarak izledim. Aile içindeki zorlayıcı konular daha derinlemesine işlenebilirdi.

Seyirciye geçmesi beklenen yıpranmış ilişkinin mimarı iki sevgilinin ya da babayla oğlun arasındaki çatışmanın altı ne kadar dolu? Levent Can’ın karakteri Derya’nın aksine duygudaşlık kurabilmesi en zor kişilikti. Finale kadar “Hikâyesini bilmiyorsun” deyip durdu. Tıpkı Derya’nın sevgilisi için “Mahvettiniz çocuğun hayatını” diyerek oyun boyunca söylenmesi gibi. Derya’dan öğrendiğimize göre Metin, terapilerle ve aldığı ilaçlarla yaşamını sürdürüyor. Ondan başka kimse sevgilisinin neler çektiğinin farkında bile değil. Hal böyle olunca çok çarpıcı bir finale doğru sürüklendiğimiz hissine kapıldım. Elbette ki, travmatik deneyimler ve yaşanan zorluklar kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve küçümsenmemelidir. Ancak, oyunun finalinde ortaya çıkan mesele, öncesinde izleyicide oluşturulan dramatik meraka kıyasla, ele almaya değer bir derinlikte niteliğe sahip değil. Trajik bir hikâye anlatımında, izleyiciyi tam anlamıyla etkilemek ve derinden sarsmak için karakterlerin iç dünyalarının daha ayrıntılı bir şekilde işlenmesi ve finalde sunulan meselelerin daha güçlü bir çözüme kavuşturulması gerekir diye düşünüyorum.

Kullanışlı Dekor

EKSİK’i Fişekhane’de bir arkadaşımla izledim. Oyunu beraber izlediğim arkadaşımın aksine dekor tasarımını ben hayli başarılı buldum. Kısıtlı bir mahalde öylesine kullanışlı bir alan yaratmak pek kolay olmasa gerek. Yürürken karakterin çarptığı sandalyenin düşmesi veya yatak odasında yere fırlattığı eşyanın salona yuvarlanması gibi aksaklıkların sahneden kaynaklı olabileceğini düşündüm ancak sahneden mi kaynaklandığına emin olamadığım bir terslik vardı ki o da oyuncuların seslerinin bazı zamanlarda seyircilere ulaşamamasıydı. Rol gereği mırıldandıklarını zannedip sahneyi kaçırdığım anlar yaşadım.

Yetenekli yazarlar olmasına rağmen nitelikli işlere çok rastlayamıyoruz ve Aksel Bonfil yetenekli bir yazardan nitelikli bir iş çıkabileceği konusunda ümitlerimizi tazeliyor. Eksiklerine rağmen eli yüzü düzgün bir oyun yazmış ve ortaya kalburüstü bir eser çıkarmış. KADAR’ın ilk gözağrısı “EKSİK” yerli bir metin olarak, Türk tiyatrosuna katkı sağlama potansiyeli taşıması itibariyle desteklenmeyi hak ediyor. Sinemaya da başarılı bir şekilde uyarlanabilecek bir görsellik ve anlatım zenginliği sunan bu eseri sahnede görün derim.

Aksel bir röportajında “Oyundan tek bir ders çıkaracak olsaydın bu ne olurdu?” sorusuna, “Sarılın” cevabını veriyor. Ben ise oyunu izledikten sonra bu soruya “Birbirimize nasıl olduğumuzu soralım”  diye yanıtlarken buldum kendimi. Oyunun kırılma noktasında Derya’nın şu repliğini hatırlayarak: “Sonra biri geldi ve bana gerçekten nasıl odluğumu sordu. Gerçekten sordu…”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir